Atatürk’ü Anlamadınız mı?

Atatürk’ü Anlamadınız mı?

Parti, dini görüş, etnik köken fark etmeksizin Atatürk hakkında söylemlerle gündem oluşturulan güzel ülkemde, her şeyi unuttuk çok şükür…

Hergün Atatürk’ün herhangi bir şehirde, heykellerine saldırı, 10 Kasım’da yapılan saygı duruşuna itaatsizlik, Atatürk’e tapma tartışmaları vs…

Atatürk’ün din hakkında görüşlerini okumadan, Atatürk’ü sevenlerin Atatürk’e taptığı maalesef büyük büyük bir iftiradan öteye geçememektedir…

Ulu Önder 30 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu’da halka yaptığı konuşmada şu sözlere yer veriyor…

“Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikatı medeniyedir. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kafidir. “

Atatürk kendisini tapılacak biri olarak düşünseydi, 3 Mart 1924’te Halifelik Makamını kaldırmaz, kendisini İslam Dünyasının halifesi ilan ederdi…

Ama O ısrarla, Halifelik kaldırılacak, Tekke ve Zaviyeler kapatılacak dedi…

Çünkü gördü ki, tekke ve zaviyeler, son güzel din İslamı, yüce kitabımız Kuran’a göre değil, kendi çıkarlarına göre öğretiyorlardı…

İstedikleri şekilde, tamamen kendi amaçlarıyla…
İnsanları görmek istedikleri gibi fetva verip, onlara, şeyhlerinin akıllarında olan her şeyi yaptırıyorlardı…

Oysa ki peygamber efendimiz, veda hutbesinde ne diyordu?
“Ey Mu’minler !
Size bir emanet bırakıyorum ki, ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç saşırmazsınız. O emanet Allah kitabı Kur’an’dır.”

Türk atasözlerimizi çok seviyorum…

Hepsi öyle güzel anlamlar taşıyor ki…

Hani bir tanesi var, “Dervişin fikri neyse, zikri de o olur”

Bizi kendinizle karıştırmayınız…
Putlara ve büyücülere tapmak, cahiliye devrinde kaldı… Hz İbrahim’in putları kırması, Hz Muhammed (SAV) ile İslamiyetin doğuşu ve 751 Talas Savaşı ile İslamiyet ile tanışınca, bizim için Allah inancı başladı…

Siz neye inanırsanız inanın… Puta mı tapıyorsunuz, ateşe mi inanıyorsunuz yoksa size yalan bilgiler aşılayan şeyhlerinizin kölesi mi oldunuz…

Biz, bizim için kendi hayatlarından vazgeçen atalarımızı sadece sonsuz saygı ile severiz…

Bugüne kadar ne Atatürk’e, ne Alparslan’a, ne Fatih’e, ne de diğer padişahlara tapmadık…

Peygamberlere inandık, Allah’ın emirlerini insanlara ilettikleri için; atalarımızı sevdik, İslam’a ve Türklüğe yaptıkları katkı için…

Nutuk’ta;
“Efendiler, tekke ve zaviyelerle, türbelerin kapatılması ve bütün tarikatlarla, şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük ve türbedarlık v.b. birtakım ünvanların kaldırılması ve yasaklanması da Takrîr-i Sükûn Kanunu yürürlükte iken yapılmıştır. Bu konularla ilgili yürütme ve uygulamaların, toplumumuzun, hurafelere inanan, ilkel bir kavim olmadığını göstermek bakımından ne kadar gerekli olduğu takdir olunur.”

“Birtakım şeyhlerin, dedelerini seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen, kaderlerini ve hayatlarını falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacıların ellerine bırakan insanlardan meydana gelmiş bir topluluğa bir millet gözüyle bakılabilir mi?”

diye bize öğüt veren Atatürk’e hala taptığımızı düşünüyorsanız, kusura bakmayın;

“Siz, Atatürk’ü anlamamışsınız”
Bizim Atatürk’ü neden sevdiğimizi de hala kavrayamamışsınız.

Saygılarımla
Hanefi ZOBAR
İngilizce Öğretmeni